AĞAM İSTANBUL’U MESKEN Mİ DUTTUN?
 
 
AĞAM İSTANBUL’U MESKEN Mİ DUTTUN?
 
(Kaynak kişi: Osman KARAASLAN)
Türkü ve ağıtlarımızla, Anadolu’nun bağrından burcu burcu, köy köy, yayla yayla insan kokar.
Türkülerimizin çoğunda hasret, özlem, sıla, ayrılık vardır. Bunlarda sevdiklerine kavuşamayan Senemlerin, Ayşelerin, fistanı dal işlemeli Fadimelerin, Fatmaların dramları yankılanır.
Kayseri İl Kültür Müdürlüğü 6 nolu “Kayseri ve Yöresi Halk Türküleri” adlı eserin 30-31-32-33. sayfalarında bu türkü ile daha detaylı bilgiler vardır.
Adı geçen eserdeki türkünün sözleri ile derlediğim arasında üç kıta benzerliği vardır. Bendeki bu güzel türkümüzün değişik bir varyantıdır. (Bir metnin, bir eserin aslından az çok ayrılan, değişik biçimi olan)
Kitaptaki bilgilere göre türkünün hikâyesi Talas İlçesi’ne bağlı Kuruköprü Köyü’nde yaşanır.
1975 yılında Gömürgen’den derlediğim “Ağam İstanbul’u Mesken mi Duttun?” türküsünün hikâyesi ise şöyledir:
Kayseri’nin Gesi Yahınlarındaki ismi bilinmeyen bir köyden iki genç evlenmişler. Erkek, İstanbul’a çalışmaya gitmiş. Zaman zaman evine para yollamış. Geçim derdinden mi, başga sebeplerden mi bilinmez; gendisi bir türlü köyüne dönememiş.
Köyde deliganlının yolunu hasretle bekleyen gelin, gocası gittiğinde bir kilim dohumaya başlamış.
Yıllar geçtikçe gızcağızın özlem ve hasreti iyice artmış. Kilime her ilmek atışında, her kirkit sallayışında “ah” ettikçe gözyaşları ahmaya başlamış. Öyle bir kilim ki, garalı her ilmeğinde ganlı gözyaşları, garalı her renginde elem ve keder dohunmuş.
Büyük bir özlemin ve hasretin gizlendiği kilimine yedi yıl kirkit sallamahdan golları yorulmuş, beklemekten yorulmamış…
Ağasının gittiğinde dikilen fidanlar çiçek açıp meyve vermeye başlarken, gızcağız günden güne erimiş.
Yedi yıllık hasret, bir türkü ile kilimi meydana getirirken; genç yaşta bir ömrü de bitirmiş. Gızcağız veremden ölürken, arhasında Hasibelerin, fistanı dal işlemeli Nesibelerin, Ayşelerin, Eminelerin, Dönelerin… dramını anlatan bir kilimle bir türkü bırahmış.
 
Ağam İstanbul’u mesken mi duttun?
Gördün güzelleri beni unuttun.
Sılya dönmeye yemin mi ettin?
Gayrı dayanacah özüm galmadı,
Mektuba yazacah sözüm galmadı!
 
Ağam sen gideli yedi yıl oldu.
Diktiğin fidanlar meyveyle doldu.
Seninle gidenler sılacı oldu.
Aylar tamam oldu, yıllar tükenmez,
Baharım yollara yiğidim gelmez.
 
İğde çiçek açmış, dallar götürmez,
Dağlar tiken olmuş, kervan oturmaz.
Benim bağrım yuha sitem götürmez.
Gayrı dayanacah özüm galmadı,
Mektuba yazacah sözüm galmadı!
 
Gapının önünden bir garip geçdi,
Bir cuvap söz ile bağrımı deşti.
“Gelirim” dedi de gurbete düştü,
Aylar tamam oldu, yıllar tükenmez,
Baharım yollara yiğidim gelmez.
 
Verdiğin yazmayı ataşda yahdım,
Kül edip ömrümü, yoluna bahtım.
Ya senin tecellin, ya benim bahtım…
Aylar tamam oldu, yıllar tükenmez,
Baharım yollara yiğidim gelmez.
 
Ağamın giydiği ketenden köynek,
Yoğimiş dünyada öğsüze gülmek!
Gurbet ellerinde kimsesiz ölmek…
Gayrı dayanacah özüm galmadı,
Mektuba yazacah sözüm galmadı!
 
Ana getir, postalımı giyeyim,
Garanlık gabire nasıl gireyim?
Yaşım güçcük, nice cuvap vereyim?
Aylar tamam oldu, yıllar tükenmez,
Baharım yollara yiğidim gelmez.
 
Varayım, gideyim ıssız yurtlara…
Derdimi dökeyim yeşil otlara.
Anam yoh ki, her derdime gatlana!
Gayrı dayanacah özüm galmadı,
Mektuba yazacah sözüm galmadı!

DERLEYEN:Ahmet KARAASLAN

 
Facebook beğen
 
 
Siz 144771 ziyaretçiziyaretçimizsiniz
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol