Dayımı tanırlar, ortadır hâli
Sözünün eridir, doğrudur yolu.
Elinin emeği helâldir malı.
Dayım sapmaz kendi doğru yolundan.
Dayımda bilgi var, tükenmez bitmez.
Köyün azasıdır, dışarı gitmez.
Fakir-fukaraya hiç zulüm etmez,
Dayım bilir fukaranın hâlinden.
Dayımı tanırlar hep yakın köyler,
İsmi de Musa’dır azalık eyler.
Yüzü çok güleçtir, hep tatlı söyler
Hiç kimse usanmaz tatlı dilinden.
Kötü olanlara, kötü huyum var;
İyi olanlara doğru soyum var.
“Tüccar Musa” derler benim dayım var
Alır-satar ele gelen malından.
Der Habib Karaaslan: İşinden kalmaz.
Dayım kötüleri alnına almaz.
Böyle büyük adam, her yerde olamaz!
Akkışla’nın, Gömürgen’in ilinden.
DAYIMA
“Tüccar Musa” derler bunun methi var,
“Koca Kurtçu” derler, kıllı iti var.
“Kanlı Yağız” derler arap atı var,
Pis beygiri “arap atı” eyledik.
Kanlı Yağız kaçar, pek sarık geme!
“Aza oldum” diye köylüyü yeme!
Ben seni övdükçe “iyiyim” deme,
Dayı diye senin methin eyledik.
Önünden kaçanın ardından yetmez,
Küllükten kalkamaz, bir yere gitmez.
Yanına varsan da hiçbir şey etmez.
Pis kıllıyı “Kurtçu” iti eyledik.
Der Habib Karaaslan: Hoş oldu methi!..
Karısı kokutur çömlekte eti.
Evvel “Hırsız” idin bayırın iti!
Şimdi “Tüccar” diye methin eyledik.
DAYIMIN KIZINA
Dört parmak kerme de bağlamış eli,
Yavşaktan görünmez saçının teli.
Gözleri şırbıklı[2] başı sirkeli,
Ben bu pisin yatağına giremem!
Evlerinin önü tarlalı, dutlu
Damlarının üstü yoncalı, otlu.
Saçı sirkeli de, arkası bitli...
Ben bu pisin yatağına giremem!
Onu seven insan hayattan bıkar,
Gül gibi canını ataşa yakar!
Mavi gözlerinin şırbığı akar,
Ben bu pisin kirli yüzün göremem!
Onu sevenler de çabuk yorulur,
Yakasında koca bitler korunur!
“Üç yüz lira başlık” diye kurulur,
Ben bu pise on kuruşu veremem!
ÇARDAĞI ZİYARET
Aşkından ben kan ağlardım,
Kimseden gelmedi yardım.
Yattığın çardağa vardım,
Taşları bana ağlıyor.
Senin baban, kurnaz tilki!
Bir derdimi etti iki.
Ala gözün üstündeki
Kaşları bana ağlıyor.
Tarlalarda olur tapan,
Beni görüp yoldan sapan,
Duvarlara yuva yapan,
Kuşları bana ağlıyor.
Öksüz gibi ağladığı
Yüreğimi dağladığı,
Sarı yazma bağladığı
Başları bana ağlıyor.
Habib’deki yazıların,
Yüreğinde sızıların.
Çayırdaki kuzuların
Eşleri bana ağlıyor.
GİZLİ SEVDA
Senin hayalinde her gece yattım,
Bu canı yoluna bedava sattım.
Seni sevip, eli uzağa attım
Sevdiğimi kimse bilmesin diye.
Ta küçükten senin zülfün düzlerdim,
Bu günlere kavuşmayı özlerdim.
Küçük yaştan beri yolun gözlerdim,
Kimseden bir ziyan gelmesin diye.
Der Habib Karaaslan: Bugün bulmuşam
Bu dağlara nasıl yalnız salmışam!
Senin için yollarımdan kalmışam,
Başka birisine kalmasın diye.
HAYAL (1)
Yeşil gözlerini sevdiğim dilber,
Çık bizim yaylada gez melûl melûl
Taşkuyu’dan Karadağ’a bakarken
Yeşil gözlerini süz melûl melûl.
Hasretinle gurbet elde eririm
Ley-lü nehâr[3] hayalinde yürürüm.
Hiss-i kable’l vukû[4] ile görürüm,
Çatık kaş altında göz melûl melûl.
Bekleridim yol üstünde göçünü
Sen şeneldin Gömürgen’in içini.
Darağıl o güzel kumral saçını
Zülfünü gerdana düz melûl melûl.
Şimdi uzaklaştık, bana ne dersin
Yaz gelince sağıcılık edersin.
Göğkuyu’dan Taşkuyu’ya gidersin,
Peşinde gezelim biz melûl melûl.
Mahrum kaldım kumral saçın teline
Dilber, andelibim[5]gonca gülüne.
Kalemi, kağıdı al da eline
Derdimi deftere yaz melûl melûl.
Der Habib Karaaslan: Yârini bulsun,
Ağlayan kalbime sevinçler dolsun.
Beni unutursan gözün kör olsun!
Yan benim aşkımla gez melûl melûl.
HAYAL (2)
Güzeller benden kaçıyor,
Sinemde yara açıyor.
Ömrümüz boşa geçiyor,
Yandım hayalin peşinde.
Yaylanın yolundan geçtim,
Gözümün tuttuğun seçtim.
Yâr elinden bade içtim,
Kandım hayalin peşinde.
Küçücükten plân kurdum,
Hep hayal peşinde durdum.
Beyhûde kendimi yordum,
Dondum hayalin peşinde.
Gözüm görür kana kana,
Aşk oduna yana yana,
İstediğim geldi bana,
Sandım hayalin peşinde.
Kapılma hayale sakın,
Şu benim hâlime bakın!
Gönül deli, gönül çapkın,
Döndüm hayalin peşinde.
Yüce dağları dizledim,
Gurbette yâri özledim...
On yedi yıl yâr gözledim,
Söndüm hayalin peşinde.
Habib Karaaslan zâtına,
Erişmez elim katına.
Dertli olup aşk atına
Bindim hayalin peşinde.
DÖRT GELİN, ALTI KIZ
Dört gelin, altı kız halay çekerler,
Gözlerinden kanlı yaşlar dökerler.
Gören cahillerin belin bükerler,
Güzeldir boyları, incedir beli.
Elif’le Emine ikisi bacı
Çıkmaz yüreğimden zehirle acı.
Bulunmaz derdimin sağlam ilâcı,
İnce parmakları, kınalı eli.
Asen’le Fadime buğday benizli,
Ayna ile Zöhre hepsinden nazlı.
Kerziben tatlıdır hem şirin sözlü.
Şirindir lisanı tatlıdır dili.
Zeliha’nın hiç yanına girmedim.
Ayşe’nin de güllerini dermedim.
Pakize’den güzelini görmedim.
Kapımızdan geçer hepsinin yolu.
Yalvarırım beni yâre kavuştur,
Hatır saymaz bekçi Ali Çavuş’tur.
“Görünmeden tez buradan savuş” der.
Bilmem nasıl olur gençlerin hâli?
Der Habib Karaaslan:Bu gönül akmaz.
Yârimin hayali aklımdan çıkmaz.
Çok gezdim peşinde, yüzüme bakmaz
Yellerde savrulur saçının teli.
SEVDİĞİM GİTTİ
Ankara’dan senin için gelmiştim,
Bir kez mâh yüzünü göreyim diye.
Kısmetine neler neler almıştım...
Tutup da eline vereyim diye.
On üçünde, on dördünde yaşların,
Kalemle çizilmiş hilâl kaşların.
Seni yuvasına alan kuşların,
Geldim kanadını kırayım diye.
Her zaman peşinde yaylaya göçtüm,
Aşkın badesini elinden içtim.
Kilitli kapına bakarak geçtim,
Evde mi? Yanına varayım diye.
Sevdiğim yaylada gözünü süzer,
Tarayıp zülfünü gerdana dizer.
Belki üzgün, belki yaslı da gezer;
Geldim ki hatrını sorayım diye.
Der Habib Karaaslan: Göresim gelir,
Görünce yanında kalasım gelir.
Ben, onu sineme sarasım gelir,
Dünyada bir sefa süreyim diye.
GÜCENME
Nerde olsam arkasından koşardım,
Dermanım kalmadı dizimde yoktur.
Otuz yıldır hayalinde yaşardım,
O beni unutmuş, gözümde yoktur.
Senin ile yaylalara göçerdim,
Güzeller içinden bulup seçerdim.
Nerde görsem söz atarak geçerdim,
Şimdi söylemeye sözüm de yoktur.
Yaz geldi, ovada artık kar olmaz.
Bir yâr için gönül ahu-zâr olmaz.
Dediler ki: “Bu kız sana yâr olmaz.”
Almaya gönlümüz bizim de yoktur.
Kanadım kırıldı çöllere düştüm,
Ördeğin uçurmuş göllere düştüm,
“Âşık olmuş” diye dillere düştüm,
Benim se çalmaya sazım da yoktur.
Gurbet gezdim, yâr yanında durmadım;
Bir gün dahi doya doya görmedim.
Üç senedir evlerine varmadım,
Bakın kapusunda izim de yoktur.
Güzel olmayınca gönül eğlenmez,
Vefasız dilbere minnet eylenmez.
Artık dudağımda adı söylenmez.
Ona ait benim yazım da yoktur.
Der Habib Karaaslan: Elim yetmedi,
Bir gün benim ile yola gitmedi.
İsteğimi dahi kabul etmedi,
Bundan böyle ona sözüm de yoktur.
AYRILIŞ
Gidiyorum ben Çerkez’e [6]
Nasıl yatam kömür gözlüm?
Koynunda açan nergize,
Nasıl yetem kömür gözlüm?
Sevdiğim seni bulayım,
Gelip yanında kalayım.
Ben sana köle olayım,
Emrin tutam kömür gözlüm.
Habib Karaaslan göreyim,
Yüzün yüzüme süreyim.
Canımı kurban vereyim,
Sana satam kömür gözlüm.
ÖLEN GELİNİN RUHUNA
Değmeyin geline yarası derin,
Bu sene yaylayı gezmedi serin.
Ankara’dan aldım ölüm haberin
Deli gönül arz eyledi sılasın.
Yedi yıldır hiç aklımdan çıkmazdı,
Ateş olsa beni böyle yakmazdı!
Dayım, “yeğen” diye bana bakmazdı,
Sonradan anladım onun hilesin.
Düşman oldun dayı sana neyledim?
Gâh karadım gâhu methin eyledim.
İyi-kötü bir çok destan söyledim,
Mezarın taşında bunu alasın.
Bir senelik gelin olur mu böyle?
Ben senin yüzünden ayrıldım köyle.
Kimlerden eziyet gördünse söyle,
Sana edenler de bulsun belâsın.
Bir gün de gelecek bizlere sıra,
Vereme tutulmuş, içerde yara!
Hastalığın haber verin doktora,
Gelinin derdine çare bulasın.
Yüce tanrım seni koymasın dara,
Huzur-u Mahşer’de yakmasın nara.
Ölen unutulur bir süre sonra
Sen kalbimde ebediyyen kalasın.
Kara toprak kapatmıştır gözünü,
Dert kaplamış sinesini, özünü.
İnşallah cennette görem yüzünü,
Hûri kızlarına yoldaş olasın.
Der Habib Karaaslan: Ötmez bülbüller
Bahçemizde soldu körpecik güller.
Ruhuna “Fatiha” okusun diller,
Kıyamete kadar duâ alasın.
MEZARA HİTAP
Acep olur musun Ahret’te bir eş?
“Yaşamanız karagünmüş” dediler.
On Dokuz Ağustos, Dokuz Yüz Kırk Beş
“Gökte Yıldızınız” sönmüş dediler.
Kimseler kalmasın biz gibi darda,
Gözümüz gönlümüz ölü bir yârda!
Eller bayram eder ben tenhalarda,
“Değmeyin Mecnûn’a dönmüş” dediler.
Et çürümüş kemiğini görseler,
Yaşanır mı onu “ unut” deseler?
Avrupa-Asya’yı bana verseler,
“Zulüm omuzuna binmiş” dediler.
Zevk alırım ben kendimi üzmekten,
Firkat ile kara bağrım ezmekten.
Kurtulmadım gurbet eli gezmekten,
“Bu dert böyle seni yenmiş” dediler.
Dolaşsam dağlarda, derede, inde...
Bir değil, beş değil dertlerim binde.
On dokuz milyonluk nüfus içinde,
“Bir tek bahtı kara senmiş” dediler.
Der Habib Karaaslan: Haber veremem,
Ölmeyince sağ mezara giremem.
Yüz yaşasam saadetine eremem
Bana “İyi günün dünmüş” dediler.
14 GÜZEL
On dört güzel gördüm, oynar düğünde;
Halime en başta defin çalıyor.
Melek ile Huri gider önünde,
Yeter’le, Fadime eşin buluyor.
Bakınca Ayşe’nin yüzü göründü,
Kar gibi keteni başa büründü.
Haçça görmüş, Senem kıza yerindi;
Onun da sevdiğin yadlar alıyor.
Bakamadım Hösne kızın yüzüne,
Türkü söyler, kulak verdim sözüne.
Can dayanmaz Meryem kızın nazına,
Benim arzumanım sende kalıyor.
Kerzi’yi gördüm ki incedir beli,
Hepsinden tatlıdır Zeynep’in dili.
Ümük hasbahçenin bir gonca gülü,
Çok yiğitler senin için ölüyor!
Der Habib Karaaslan: Baktın Dudu’ya,
Halay çekiyorlar, dolmuş odaya.
Dilek sundum bekçi Omuş Kadı’ya,
Osman beni içlerine alıyor.
YÂR’İN ARDINDAN
Kömür gözlüm görünmüyor yurdunda,
Hınzırı Dağı’na taşa mı gitti?
Gece-gündüz ağlamağın derdinden,
Gözlerinden akan yaşa mı gitti?
Kınalım zülfünü gerdana düzer,
Sevda aşıkların bağrını ezer.
Gelinler çıkmış da yaylada gezer,
Güzeller içinde başa mı gitti?
İkimizi bir arada gördüler,
“Bunlar birbirinden geçmez” dediler.
O Topal Ahmet’e nasıl verdiler!
Baharı koyup da kışa mı gitti?
Yolun kayıp etmiş sarpa çekerek,
Gözlerinden kanlı yaşlar dökerek,
Kayalardan kayalara sekerek,
Keklik avlamaya kuşa mı gitti?
Asker oldum, yâr yanıma gelemez.
Benden başka bir kimseyi dilemez.
Topal Ahmet, kıymetini bilemez.
Ben gibi emeği boşa mı gitti?
DerHabib Karaaslan:Bitmez sözüm de
Bir ateş yanıyor bugün özümde.
Sevdiğimin hayali var gözümde,
Aklım o yârdaki kaşa mı gitti?
İSTERİM
Hasta oldum, bakmaz doktor
Bizim elde güzel çoktur.
Gelin ile işim yoktur,
On beş yaşlı kız isterim.
Sevdiğim on beş yaşında,
Arzumanım var kaşında.
Yârim ile dağ başında,
Yaylamaya yaz isterim.
Entari giyer siyinde,
Gözü var Türkmen beyinde,
Karadağ’ın güneyinde,
Otlatacak yoz[7] isterim.
Karadağ’ı dizlemeden,
Sürmeliyi özlemden,
Üç seneyi gözlemeden,
Ben yârimi tez isterim.
Kara kaşa hayran kaldım,
Nazlı yâre selâm saldım.
Kısmetine bilet aldım,
Bin çıkmazsa yüz isterim.
Der Habib Karaaslan: Teker,
Yaş yerine kanlar döker.
Güzeller hep sarpa çeker,
Vazgeçilmez söz isterim.
KINALI
Bahar geldi, benim gözüm Leylâ’da
Yaprakların kurur, asma Kınalı!
Mümkün değil seni görmek yaylada,
Bensiz Taşkuyu’ya basma Kınalı.
Çok uğraştım devlet izin vermedi,
Bu âşıkın muradına ermedi.
Gözüm senden güzelini görmedi,
Güzeller içinde yosma Kınalı.
Hiç yakın olmazdın, baktın geriden
Bu ayrılık ömrümüzü çürüten.
Aşkın beni gurbet elde eriten
Garbi yeli gibi esme Kınalı.
Rabbim nasip eyle köye varmayı,
Sevdiğimle zevki-safa sürmeyi.
Çok arzettim gül yüzünü görmeyi,
İzinim çıkmadı küsme Kınalı.
Der Habib Karaaslan: Günümüz doldu,
Askerlik müddeti üç sene oldu.
Garip, yedi yılda Senem’i buldu,
Benden umudunu üzme Kınalı.
YÂR SITMASI
Çıkıp gidem yaylasına, yurduna
Söylen vefasıza ormana gelsin.
Yaktı beni ateşine derdine,
Çaresiz derdime, dermana gelsin.
Uzaktan duyduğum keklik sesidir,
Karalar giydiğim gurbet yasıdır.
Benim hastalığım yar sıtmasıdır,
Soğuk su istemem kar bana gelsin.
İnce elek ile unun elerim,
Ağlar iken yüzün görsem gülerim.
Şu dünyada bir tek dilek dilerim,
Gönlümün sevdiği yâr bana gelsin.
Sevdiğimle yaylamıza göçeydim,
Karlı, buzlu sularından içeydim.
Bir günde beş tarla ekin biçeydim,
Tırpanım keserken fermana gelsin.
Der Habib Karaaslan: Ahû zâr ile
Dağlar görünüyor ala kar ile.
Bir bayram edeydim nazlı yâr ile.
Bu bayram olmasa Kurban’a gelsin.
GÖNLÜM
Sevdiğim tarlada, ekin işinde;
Gülünce inciler saçar dişinde.
Yıllarca dolaşsam onun peşinde,
Bastığı toprakta izinde gönlüm.
Eller sürer sefasını, demini
Ben çekerim kasvetini, gamını!
Bir kere işitsem yâr kelâmını,
“Âşık” diyen tatlı sözünde gönlüm.
Gelin olmuş yâr başını bağlıyor,
Gözüm yaşı ırmak gibi çağlıyor.
Beni gördü için için ağlıyor,
Yaşlar döken ela gözünde gönlüm.
Orağı elinde ırgatlık yapar,
Yolu bir gün bizim kapıya sapar.
Sağıcıdan gelmiş, üstünü çırpar
Elbiseden çıkan tozunda gönlüm.
Der Habib Karaaslan: Köye varamam,
Bundan sonra hiçbir işe yaramam.
İyi-kötü, güzel-çirkin aramam,
Vefasız bir çoban kızında gönlüm.
FADİME’YE
Yaylanıza kanamadım,
Bir güzele yanamadım.
Bülbül gibi konamadım,
Dallarına Fadime’nin.
Sevdiğim yaylaya çıksın,
Ateşi dostunu yaksın.
Kessinler de kanım aksın
Yollarına Fadime’nin.
Bugün benim aklım aldın,
Aşk ile bağrımı deldin...
Bilmem şeker, bal mı çaldın;
Dillerine Fadime’nin?
Yâr tenhaya çıkışmaz mı,
Alem buna bakışmaz mı?
Altın kemer yakışmaz mı,
Bellerine Fadime’nin?
Al yanaktan besleneyim,
Gül yaprakla süsleneyim.
Yastık diye yaslanayım
Kollarına Fadime’nin.
Habib Karaaslan da başlar,
Gözümden akıyor yaşlar.
Pek vurgunum arkadaşlar,
Ellerine Fadime’nin...
ZEKİYE
Evvel bana gönül verdin,
Aldatmak mı senin derdin?
Evlenmişsin neler gördün?
Bir miskine kul Zekiye...
Ben seni tenhada bulsam,
Eğlenip yanında kalsam.
Bir gece konuğun olsam,
Yatağına al Zekiye.
Böyle dursam işim bitmez,
Aşk derdine, derman yetmez.
Hayalin gözümden gitmez,
Buna çare bul Zekiye.
Meme olsam döşündeyim,
Ben çobanlık işindeyim.
Gece-gündüz peşindeyim,
Merhamete gel Zekiye.
Kısmet olsun sana yetmek,
Alıp yaylanıza gitmek.
Arzum seni mesut etmek,
Buna emin ol Zekiye.
Özüm aşkınla yanmıştır,
Kalbim sana inanmıştır.
Kavuşmaya az kalmıştır,
Yakın olur yol Zekiye.
Der Habib Karaaslan: Gerçek,
Başında var türlü çiçek.
Yaylamıza konak, göçek[8]
Benim ile kal Zekiye.
ELİF VE ZEKİYE
Elif der ki: “Benim gibi bulaman,
Yanımda da şad olarak kalaman.[9]
Güzellikte hiç üstüme gelemen,
Saçlarım sırmadır, bir de örgülü.”
Zekiye de der ki: “Temiz işime,
Nice koçyiğitler düşer peşime!
İnci derler ağzımdaki dişime.
Yiğidin gözüne altun görünür.
Elif der ki: “Benim belim incedir,
Hasbahçede açan gülüm gocadır.
İstikbalim seninkinden yücedir,
Güneş gibi şavkım parlar gecede.”
Zekiye der: “Bunda gönlüm kırılır,
Seni seven yiğit çabuk yorulur.
Köyümün gençleri bana vurulur...
Cemalim ay gibi parlar gecede.”
Habib Karaaslan:Türkü yakıyor,
Zekiye de Karabey’den bıkıyor.
Elif dam başından bize bakıyor,
İkiniz de güzelsiniz bu köyde.
İSTER
Gine süslemiştir dostum bağını,
Sen erittin yüreğimin yağını.
Gönül arzuluyor Hınzır Dağı’nı,
Çıkıp yaylasına yaylamak ister.
Dost köyüne uğramadı yolumuz,
Ben gideyim, siz burada kalınız.
Dediler “Sevdiğin yurtta yalınız”
Çıkıp o dağları boylamak ister.
Ben seni severim âlem biliyor.
Kimi ağlayup da kimi gülüyor.
Elinde helkesi suya geliyor,
Koyunu sulağa haylamak ister.
Gideyim bağına düşmeden gazel,
Ben seni sevmiştim dört sene ezel.
Belki beni kabul ede o güzel,
Şimdi bir arzuhal eylemek ister.
Der Habib Karaaslan: İşim zor oldu.
Aşkınla başıma dünya dar oldu,
Beni koymuş başkasına yâr oldu.
Gönül, derdin ona söylemek ister.
DEĞİL Mİ?..
Gece-gündüz ateşine yandığım
Benim yârim yayla gülü değil mi?
Ölenece böyle kalır sandığım,
Yorgun gönlüm şimdi ölü değil mi?
Yollar kardır haber çıkmaz sıladan,
Vazgeçmişim soğuk sulu yayladan.
On bir yıldır nazlım göçmüş dünyadan!..
Geçen günüm hayal dolu değil mi?
Aşkın şarabını boş yere içen,
Güzeller peşinde yaylaya göçen,
Anadan, babadan, sıladan geçen...
Onda akıl kalmaz deli değil mi?
Der Habib Karaaslan: Tüter bacası.
Seçilmiyor genci ile kocası.
Benim babam Gömürgen’in hocası,
Kendi hafız, ismi Ali değil mi?
İZİNDE
Gözüm, gönlüm bütün güzelde kalır;
Aşk ateşi yanar âşık özünde.
Şairler ilhamı güzelden alır,
Baktıkça açılır güller yüzünde.
Güzel kızlar olsun başımın tacı,
Günüm kara, hayat zehirden acı!..
Derdimin tek yerde vardır ilâcı,
O da sevgilinin kara gözünde.
Gönüldür güzele bağlanıp kalan,
Türlü belâlara başımı salan.
Âşıklar içinde tek murat alan,
Âşık Garip oldu dünya içinde.
Ölümden de beter bu aşkın derdi,
Canını yârinin yoluna verdi.
Otuz iki dişi birden çektirdi,
Âşık Kerem, Aslıhan’ın dizinde.
Şu garip başımı derde koyarsın,
Yavaş sallan, sonra cana kıyarsın!
Beni kandırmaktan zevk mi duyarsın?
Yalan olmaz güzellerin sözünde.
Der Habib Karaaslan: Güzele bakan,
Güzeldir âşıkın canını yakan.
Ağrı Dağı olsa karşıma çıkan,
Yılmadan giderim yârin izinde.
KARAGÖZLÜM
Ağzın havalarda söylenip durma,
Yüreğim yaralı, gel beni yorma.
Neler çektim güzel hâlimi sorma!
Derdimin dermanı ol karagözlüm.
Sana, benim gibi kimse can katmaz.
Güzel olan kızlar yalınız yatmaz.
Sevdamı demeye dilim de tutmaz,
Derdine yanarım bil karagözlüm.
Emsalin bulunmaz akta, karada
Yüreğimin yarı yanar çırada.
Sen gülümsün, ben de bülbül burada;
Gayri yamacımda gül karagözlüm.
Der Habib Karaaslan: Seni güderim,
Her gün kapınızdan gelir geçerim.
Canı dilden san saygı ederim,
Sensiz geçen günüm yıl karagözlüm.
[1] Şair, dayısı Musa’nın kızına aşık olur. Her nedense dayısı kızını ona vermeye yanaşmaz. Kız da gönlünü şaire kaptırmış ama, arada sert ve inat bir baba engeli vardır. Şair, önceleri dayısına hoş görünmek için methiyeler söyler. Onun tutumunda bir değişiklik göremeyince de hicivle yermeye başlar. Dayısı, kızı başkasıyla evlendirir. Kız kısa bir süre sonra veremden ölür. Şairin aşk şiirlerinin çoğu da ölen dayısı kızı üzerinedir.
[4] Bir şeyin oluşundan önce haber veren kalp duygusu.
[6] Uzunyayla köyleri Gömürgen’de bu isimle anılır.
|