
HAYATIM
Omuzumda kazma, kürek
Buna dayanır mı yürek?
Hayli güzel methederek
Çokça destan yazdım niçin!
Kimse anlamaz dilimden,
İnsan korkar mı ölümden?
Gençliğim gitti elimden,
Mezarımı kazdım niçin!
Yaram azdı, bulunmaz em
Ellerimiz tutmaz kalem.
Yaşamayı ister âlem
Ben canımdan bezdim niçin!
Ufak bir iş başındayım,
Güzellerin peşindeyim.
Tam yirmi beş yaşındayım,
Bunca bekar gezdim niçin!
Der Habib Karaaslan:Sana
Kastın mı var tatlı cana?
Evlenmek bir hayal bana!
Umudumu üzdüm niçin!
EVLENMEK İSTEDİM
Terhis olup köyümüze gelince,
Anam: “Evde hiç kalmadı tuz” dedi.
Gardaşlarım evermeye çalışır,
“Şimdi sana bulmalı bir kız” dedi.
Fadime nasıldır, yüzünü görek,
Hüsne’nin aşkına dayanmaz yürek!
Üç çatal ayaklı, beşli de gerek...
“Güze kadar eksiğini düz” dedi.
Sevdiğin almayan murada ermez.
Gözleri kararır, dünyayı görmez.
Zeynep’e çok düştüm, anası vermez!
“Kızım küçük, umudunu üz” dedi!..
Kızlar, zalim! Yoksulluğu bilmiyor,
“Fakir” diye yüzümüze gülmüyor.
Elif’in anası yola gelmiyor,
“Bin lira da benim kıza az” dedi.
Ayşe der ki: “Benim ile kalaman!
Babama yalvarsan yine alaman.
Grap döşen, pazen fistan bulaman
İster darıl, ister bana kız” dedi.
DerHabib Karaaslan: Ben kaldım naçar!
Zöhre gelin olmuş, o benden kaçar.
Döne’nin anası yüksekten uçar,
“Kızım keleş, ona türkü yaz” dedi.
ÇOBAN – ÇİFTÇİ
Çiftçi:
Ekin arasına girmek zararmış,
Bekçiler peşinde seni ararmış,
Soğuktan gelmişsin yüzün sararmış,
Gezdiğin yaylan da kar mıdır çoban?
Çoban:
Ben çobanım gece-gündüz uyumam,
Kaval çalsam yine sana duyurmam.
Yağ, süt verip karnını da doyurmam,
Bendedir peynirin mayası çiftçi.
Çiftçi:
Küçük aba ile gidersin önden,
Köylüler muhtara davacı senden.
Kendin ekmek, davar ot ister benden...
Tarlada ekinin var mıdır çoban ?
Çoban:
Akkoyuna karakoçu katarsa,
Gübresiz tarlada ekin batarsa!
Davarım tarlanda bir gün yatarsa,
Gübredir buğdayın yuvası çiftçi.
Çiftçi:
Emek sarfetmişim ekinim biter.
Her zaman ocakta tütünüm tüter.
Öküzün gübresi tarlama yeter
Koyunsuz geçinmek zor mudur çoban?
Çoban:
Yünü yonca gibi biçilir durur,
Sütü pınar gibi içilir durur.
Yüksek yaylara göçülür durur...
Serindir yaylamın havası çiftçi.
Çiftçi:
Yaylanı gezmiştim seninle bile,
Çobanlar işine katar mı hile!
Taşını ben çektim öküzüm ile.
Çardağın, ağılın dar mıdır çoban?
Çoban:
Yeni Yoğurt[1]yaptım bugün bayramdır,
komşular geliyor, benim sıramdır.
Misafire kuzu eti ikramdır,
Seninki bir ekmek davası çiftçi.
Çiftçi:
Bundan böyle dur bakalım sözünde,
Buğday, arpa, harman olsun gözünde!
Ekmeksiz yaşanmaz dünya yüzünde.
Düşmanı alt eden ekmektir çoban...
Çoban:
“Elinde kılıcı orak” dediler,
“Çobanlar çiftçiye çırak” dediler,
“Eksin şu tarlayı bırak” dediler,
Senindir yaylamın ovası çiftçi.
Der Habib Karaaslan: Gücüm yetmiyor.
Çiftçi ile çoban geçim etmiyor.
Gübresiz tarlada ekin bitmiyor,
İkisi de birbirine muhtaçtır.
ÖKÜZ EKMEĞİ YEDİ
Keklikoğlu’na giderek
Ben on çinik arpa aldım.
Öküz ekmeği yeyince,
Tarlada ekmeksiz kaldım.
Bugün açlık beni yakar,
Gözlerimden yaşlar akar.
Küçük kardeş yola bakar,
Babamı da köye saldım.
Kovalamış yetememiş,
İhtiyar taş atamamış.
Bir öküzü tutamamış,
Ben ise tarlada kaldım.
Odun yoktur, hamur pişmez,
Arpa ekmeğin diş kesmez!
Düven sürdük, rüzgâr esmez
Bunun için buğday yoldum.
Habib Karaaslan:Durdu,
Babam iki sopa vurdu.
Üstümde sopayı kırdı!
Ben de düşünceye daldım.
Taksiyle gitmekten zevk mi duyarsın?
Milleti işinden alıkoyarsın.
Evvel “peki” dedin, şimdi cayarsın,
Dün ne söyledin ki, sözün nerede?
Şaşkın insanlar da işini bilmez,
Bu düğünde neden yüzünüz gülmez!
Çok fazla büyüklük, insana gelmez.
Denksin, münasipsin gözün nerede!
Yaya olsa gidecektir kızınız,
Halk içinde kararmasın yüzünüz.
Mektup yazmış, okunmuyor yazınız
Kendin memur ama yazın nerede!
Der Habib Karaaslan:Bu sözüm haktır,
Kız gelin edersin, çeyizi yoktur!
Sekiz fayton gelmiş, o bile çoktur.
Taksiye binecek kızınız nerde!..
Emmi, dayı iyi güne
Askerlik faydadır dine.
Sen de yaptın on bir sene
“Hak” diyorsun babacığım.
Gözüm yaşlı, yüzüm gülmez.
Bu yoksulluk, aman bilmez.
Mektup yazdım, para gelmez.
“Yok” diyorsun babacığım.
Kara Mehmet çifte gitmez.
Hayra, şerre aklı yetmez.
Ot biçilir, işin bitmez!
“Çok” diyorsun babacığım.
Evden çıksa iş göremez,
Postaya mektup veremez.
Küçük Sadık çift süremez,
İhtiyarsın babacığım.
Habib Karaaslan:Sesler,
Dokuz tane evlat besler.
Beş oğlun var, üçü asker
Bahtiyarsın babacığım.
FENADIR BU!
Ruh ayrılır tenden geçer,
Kavim-gardaş senden geçer.
Eken biçer, konan göçer...
Bir misafir hanedir bu.
Mala, mülke hiç aldanma
Yarın Cehennem’de yanma.
Ben böyle kalırım sanma
Yalan dünya fenadır bu.
Dünya zehirli bir oktur,
Zülmü, meşakkati çoktur.
Bir gün kadar hükmü yoktur,
Ölüm gelir canadır bu.
Ruh, yaprak gibi daldadır;
O düşer, tenin saldadır.
Gafilleri hep aldatır,
Yüze gülen sunadır bu.
Habib der ki: Bak çağına
Geldin dünya ocağına.
Alır basar kucağına,
Kara toprak anadır bu...
HACC’A GİDELİM
Kıble tarafından bir nur saçıldı,
Uyanın kardeşler Hacc’a gidelim.
Mübarek Kâbe’in yolu açıldı,
Uyanın babalar Hacc’a gidelim.
Nice mucizeler... tükenmez, bitmez
Ümmet olmayana şefaat etmez.
Milyar paran olsa Ahret’e gitmez.
Uyanın zenginler Hacc’a gidelim.
Habib’in aşkına bir şerbet için
Farz ile sünneti unuttun niçin!
Ravza-i Şerif’i ziyaret için
Uyanın bacılar Hacc’a gidelim.
Malımızın zekâtını vermeli,
Ol Nebî’den şefaati görmeli.
Hacerül Esvet’e yüzler sürmeli
Uyanın kardeşler Hacc’a gidelim.
Helâl malı kazanarak yiyorsan,
“Elbet bir gün öleceğim” diyorsan,
Firdes-i Âlâ’dan yer istiyorsan
Uyanın analar Hacc’a gidelim.
Uzak zannetmeyin, yolumuz yakın.
Sizden önce gelip, gidene bakın.
Ölümü aklından çıkarma sakın!
Aldanman dünyaya Hacc’a gidelim.
Şeytanın sözüne uyma bir yanda,
İyilik eyleğil, misafir canda.
Cümle günahımız dökülür anda
Sırat’ı düşünün Hacc’a gidelim.
Der Habib Karaaslan: Eyle niyazı,
Görmek kısmet olsun güzel Hicaz’ı.
Beytullah’da kıl “Halaka Namazı”
Aldanman dünyaya Hacc’a gidelim.
İSLÂM DİNİ
Mahşer’de başına toplanır ümmet,
Firdevs-i Alâ’ da yerin almıştır.
Kur'ân-ı Kerim’e eyleyin hürmet,
Muhammet’le (S.A.S) bize kelâm salmıştır.
İslâmlar işine katar mı hile?
İmanın İslâm’ın şartı var bile.
Cebrail Emin’in vasıtasıyla
Kutsi bir gecede tebliğ olmuştur.
Dinsizliğin sonu olur çok yaman!
İslâmlar, kâfire hiç vermez aman.
Sultan Selim, cülûsunda bir zaman,
Din ile dünyaya hakim olmuştur.
Fakir olsak bile gözlerimiz tok.
Allah(CC), bize nimet vermiştir pek çok.
Ahlâksız millete ebediyet yok,
Fransa bu yüzden geri kalmıştır.
Kimi insanlar da kadına tapar!
Nefsine uyarak yolundan sapar.
Ahlâksız insanlar fenalık yapar.
Böylesinin aklın şeytan almıştır.
Düldül’e binince geri dönmezdi,
Bindiği atından mağlup inmezdi.
“Allah’ın Arslanı” boşa denmezdi,
Ali (K.V), din uğrunda Arslan olmuştur.
Der Habib Karaaslan: Bak önümüzde,
Namaz için Kıble var yönümüzde.
Tevbe eyleyelim her günümüzde,
Defterimiz günah ile dolmuştur.
BİRLİĞE DAVET (HALKA ÖĞÜT)
Köylü dayı darılmasın,
Hep beraber çalışalım.
Hak, adalet ayrılmasın
Hep beraber çalışalım.
Atamızdan kaldı bu iz,
Cephelerde kan döken biz.
Memur, çiftçi,... bir milletiz.
Hep beraber çalışalım.
Çiftçi, çoban,... bunlar neyin!
Alevi, Sünni demeyin.
Kimsenin hakkın yemeyin.
Hep beraber çalışalım.
Eseri sönmez Ata’nın ,
Hakkı ile iş tutanın.
Çerkez, Kürt, Laz,... bu vatanın
Hep beraber çalışalım.
Bize “Yılmaz Türk” demişler,
Büyük harpte çok yemişler.
Halkla biter bütün işler
Hep beraber çalışalım.
“Serbest Seçim” dendi niçin,
işe yarar adam seçin.
Yurdun selameti için,
Hep beraber çalışalım.
Düşmanlara sır verilmez,
Tahsilsiz işe girilmez.
Hile ile iş görülmez,
Hep beraber çalışalım.
Habib, halka destan versin.
Yurdu cennet gibi görsün.
Köylü, köyde çiftin sürsün,
Hep beraber çalışalım...
OSMAN KAVUNCU’NUN ARDINDAN
Adın milletin dilinde,
“Kavuncu” diye yaşıyor.
Hizmetin halkın elinde,
“Kavuncu” diye yaşıyor.
Kayseri’dir asıl ilin,
Yoksula açıktı elin,
Hoş sohbetin, tatlı dilin...
“Kavuncu” diye yaşıyor.
Bir memleket seni anar,
Kirazoğlu fazla yanar.
Açtırdığın asfalt yollar,
“Kavuncu” diye yaşıyor.
Analar saçını yolar,
Gözleri yaş ile dolar.
Akıttığın onca sular,
“Kavuncu” diye yaşıyor.
Gazeteler haber yazar,
Ciğerdeki yara azar.
Yaptırdığın çarşı, Pazar
“Kavuncu” diye yaşıyor.
Der Habib Karaaslan: Sakın,
Tüm dostların uzak-yakın
Cenazene etti akın,
Büyük merasim yaşıyor.
OSMAN KAVUNCU’NUN RUHUNA
Memleketin imarına çalıştı,
Ecel şerbetini tattın Kavuncu!
Kayseri de “Osman” diye alıştı,
Bizleri kedere attın Kavuncu.
Unutamaz seni sevip, sayanlar
Var mı senin gibi eser koyanlar?
Akın etti cenazene, duyanlar
Güneş gibi doğup-battın Kavuncu.
Azmin büyük, mücadelen bitmiyor,
Emeklerin daha bize yetmiyor.
Sen gitmişsin, eserlerin gitmiyor
Eserlere eser kattın Kavuncu.
Vatan aşkı içinize dolarak,
Halk sevgisin üstünüze alarak,
Hizmetinin karşılığı olarak,
Yassı Ada’da da yattın Kavuncu.
Der Habib Karaaslan: Ruhun Şad olsun,
Mezarının içi nur ile dolsun.
Yara azmış doktor ne çare bulsun
Bir amansız derde çattın Kavuncu.
IRAK TÜRKLERİ’NDEN SELÂM[4]
“Ah milletim!” diye eyliyor keder,
Sefaret yol verse yurduna gider.
Arap hacısına kölelik eder,
Musul Türkleri’nden selâm var bize.
Çölde yalın ayak ekin biçiyor,
Güneşte kaynamış suyu içiyor.
“Yaşasın Türk!” diye serden geçiyor,
Neyneva halkından selâm var bize.
“Nebi Yunus” derler bir şirin ülke,
Petrol servet verir koca Kerkük’e.
Canım feda olsun Türk oğlu Türk’e,
Erbil Türkleri’nden selâm var bize.
Sultan Murat nesli, hepsi biz gibi;
Elim, yüzüm yaladılar tuz gibi.
Çelik kapı, geçit vermez iz gibi
Altun Köprü’den de selâm var bize.
Türk şarkısı söyler ağzında dili,
Kütüphane açmış tertemiz ili.
Tazetuz, Harmatu, Tavuk, Mendeli...
Hanikin halkından selâm var bize.
Atamız, dedemiz bu yurda bakmış.
Koca Dicle Nehri içinden akmış.
Genç Osman türbesi yerinden kalkmış,
Bağdat Türkleri’nden selâm var bize.
Der Habib Karaaslan:Boş lokma yutmaz,
Teleferi, Karahan’ı kem tutmaz.
Karatepe, Şehreban’ı unutmaz.
Kifri Türkleri’nden selâm var bize.
[1] YENİ YOĞURT: Gömürgen Türkmenleri, kuzular doğduktan sonra kırk gün koyunları sağmazlar. Koyunların sağıldığı ilk günde alınan süt, yoğurt yapılır. Üzeri siyah üzüm ve çörek otu ile süslenir. Bu süsün asıl amacı, nazarı başka yöne çekmektir. Yemekler ve tatlılar yapılır, komşu köyler davet edilerek bir ziyafet verilir. Duâlarla ziyafet sona erer. Bu Ortaasya’dan getirilip günümüzde de devam eden bir gelenektir. Dede Korkut hikâyelerinde sık geçen “Göl gibi kımız sağdım”, “Tepe gibi et yığdım” ifadeleriyle büyük benzerlik içindedir. Gömürgen Türkmenlerinin bu ziyafetlerine “Yeni Yoğurt Bayramı” denilir.
[2]Şair, 26/06/1943 tarihinde davet edildiği bir düğünde bulunmaktadır. Sivas’ta yapılan bu düğüne, erkek tarafı sekiz fayton ile gelince; kız babası, bir not yazarak damadın babasına “kızının taksiyle götürülmesi gerektiğini” bildirir.
Şair, erkek tarafına davetli olduğu için bu durum zoruna gider. Hemen oracıkta yukarıdaki şiiri söyler.
[3] Şair, bu şiirle 30 Ekim 1967 tarihinde Konya Turizm Derneği tarafından düzenlenen “GELENEKSEL AŞIKLAR BAYRAMI’NDA” Şemsi Tebriz-i Şiir Ödülünü kazanmıştır.
[4]Şair, Anadolu Ajansı yurt dışı gezci muhabiri olunca Irak ülkesinde çok sayıda il, ilçe ve köyleri dolaşır. Bu esnada pek çok soydaş ile tanışır. Aralarında sıkı dostluluklar kurulur. Burada yaşayan soydaşlarımızın ikinci sınıf vatandaş olarak gördüğü muamelelere üzülür. Gördüklerini rapor ederek Türkiye’deki yetkililere gönderir. dışişlerimizin ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin alması gereken bazı tedbirleri de sıralar. Bu olumlu yaklaşımlarına o gün için gereken önemler verilmiş olsaydı, belki Kerkük sorunu kendiliğinden halledilmiş olacaktı. Yurda dönüşünde duygularını şiire dökerek bir nüshasını da Tuz Şehri’ndeki Soydaş Mithat Yılmaz’a gönderir.
|