Yaylamızdan buzlu sular akıyor.
DEĞİL Mİ?
Gece-gündüz ateşine yandığım
Benim yârim yayla gülü değil mi?
Ölenece böyle kalır sandığım,
Yorgun gönlüm şimdi ölü değil mi?
Yollar kardır haber çıkmaz sıladan,
Vazgeçmişim soğuk sulu yayladan.
On bir yıldır nazlım göçmüş dünyadan!
Geçen günüm hayal dolu değil mi?
Aşkın şarabını boş yere içen,
Güzeller peşinde yaylaya göçen,
Anadan, babadan, sıladan geçen...
Onda akıl kalmaz deli değil mi?
Der Habib Karaaslan: Tüter bacası.
Seçilmiyor genci ile kocası.
Benim babam Gömürgen’in hocası,
Kendi hafız, ismi Ali değil mi?
YAYLADA
Engin ovalarda eğlemen beni
Sevdiğim yolumu gözler yaylada
Ağ eline al kınalar yakarak
Çıkar Taşkuyu’ yu yazlar yaylada.
Bünyan Kazâsı’nın Gömürgen Köyü
Ele kötü ise bana pek iyi
“Benim de gurbette yârim var” deyi
O da sevdiğini özler yaylada.
On gün kaldı bizim evler göçmeye
Bir senem var yâr yolundan geçmeye
Karadağ’dan kar getirip içmeye
Üşümüş elleri sızlar yaylada.
Dağ, taş, dere, tepe demez yürürsün
Sevdiğime benden haber verirsin
Çık Hınzır Dağı’na bak ne görürsün?
Dünya güzelleri kızlar yaylada.
Sözüm geçmez güzellerin destine,
Eller düşmüş yârim almak kastine
Kölenler yapıldı ağıl üstüne
Karabaş koyunlar kuzlar yaylada.
Der Habib Karaaslan: Köye varayım
Sevdiğimi ben sineme sarayım
Bahar geldi nasıl ayrı durayım
Ben düştüm gurbete, sizler yaylada.
GÖMÜRGEN’İ- SILAYI ZİYARET
Ey şirin köy, neden gülmen yüzüme?
Bağrında yaşayan ben değil miydim!
Otuz yıldır kulak verdim sözüne,
Senin öz evladın ben değil miydim?
Kısmet böyle bizi uzağa atan,
Ses versin, sağılsın toprakta yatan.
Yamaçlarda koyun-kuzu otlatan,
Tarlanda çift süren ben değil miydim?
İhtiyar olanlar bükmüş belleri,
Türkü söyler güzellerin dilleri.
Saatlerce uzun süren yolları
Yürüyüp kestiren ben değil miydim?
Bütün pınarlardan suların içip,
Uykusuz kalarak kendinden geçip,
Sıtma tutaraktan ekinin biçip,
Harmana getiren ben değil miydim?
Büyük-küçük herkes kendi işinde,
Ayva, turunç çiçek açmış döşünde.
Bir vefasız sevgilinin peşinde
Yıllarca dolaşan ben değil miyim?
Kazmayı alıp da kütüğü yaran,
Odun şeleğini sırtta çıkaran,
Boz kangal toplayıp kağnıya saran,
Dama otluk kuran ben değil miydim?
Kim görürdü bu nasırlı elleri!
Toprağına feda idi serleri.
Sırımlı çarıkla kıraç yerleri
Söküp tarla yapan ben değil miydim?
Hava almak için dağına çıkan,
Karadağ’dan Uzunyayla’ ya bakan
Güllerin toplayıp başına takan,
Taşına yaslanan ben değil miydim?
Genç yaşımda tutulmuştum bir derde,
Her türlü hastalık var idi serde...
Kıtlık gelir un, ekmek yok evlerde!..
Açlıkla çırpınan ben değil miydim?
Der Habib Karaaslan: Yine atmadım.
Gömürgen’ in derdine dert katmadım.
On beş yıldır suyun, havan yutmadım...
Sana hasret kalan ben değil miydim?
İSTER
Gine süslemiştir dostum bağını,
Sen erittin yüreğimin yağını.
Gönül arzuluyor Hınzır Dağı’nı,
Çıkıp yaylasına yaylamak ister.
Dost köyüne uğramadı yolumuz,
Ben gideyim, siz burada kalınız.
Dediler “Sevdiğin yurtta yalınız”
Çıkıp o dağları boylamak ister.
Ben seni severim âlem biliyor.
Kimi ağlayup da kimi gülüyor.
Elinde helkesi suya geliyor,
Koyunu sulağa haylamak ister.
Gideyim bağına düşmeden gazel,
Ben seni sevmiştim dört sene ezel.
Belki beni kabul ede o güzel,
Şimdi bir arzuhal eylemek ister.
Der Habib Karaaslan: İşim zor oldu.
Aşkınla başıma dünya dar oldu,
Beni koymuş başkasına yâr oldu.
Gönül, derdin ona söylemek ister.
İLKBAHARDA
Bizim dağlar, bin bir çiçek getirir.
Mormenevşe açmasına az kaldı.
Kuşlar yuvasında yavru yetirir,
O civcivler uçmasına az kaldı.
Yiğitler payını kötüye vermez,
Çobanların gözü hiç uyku görmez.
Şimden sonra çiftçi yatağa girmez.
Köylü işe kaçmasına az kaldı.
Güz gelince bostanları bozulur,
Bugün yaylalarda pek hoş gezilir.
Derimler köklendi, uğlar çözülür
Ev yayladan göçmesine az kaldı.
Yiğitler yaylada eşini arar,
Güzeller karşıda saçını tarar.
Yaylanın suları köylüye yarar
Güzel, suyun içmesine az kaldı.
Dağlar-taşlar yüzümüze gülüyor,
Garip bülbül yuvasına geliyor.
Koyunları kuzu ile meliyor
Çoban onu seçmesine az kaldı.
Pınarın başında çimenler biter,
Ağustosta bizim ekinler yeter.
Sararmış ekinde bıldırcın öter,
Çiftçi ekin biçmesine az kaldı.
Çiftçi, çoban gölgelere uzanır,
Sonbaharda yeşil otlar bozarır.
Rüzgâr eser, altun başak kızarır.
Gün ateşin saçmasına az kaldı.
Ötüşür sularda ördekler, kazlar
Yayladan geliyor gelinler, kızlar.
Habib Karaaslan’ da eşini gözler,
Yâr yolundan geçmesine az kaldı.