
Abdest alır namaz gılmaz, cemaatten geri galmaz. (cenaze)
Ağ odada sarı gelin oturur. (yumurta)
Ağ sarayın ortasında sarı gelin taht gurmuş. (yumurta ve sarısı)
Ağaç değil, daş değil, yumurtlar amma guş değil. (kavun, karpuz, kabak)
Ağzı aşağı mor da..ğı. bunu bilmeyen gâvur uşağı. (patlıcan)
Ahşam çaldım çamur, sabah bahdım kömür. Gadınlar yahar, erkekler bahar. (kına)
Alçacıh damdan gar yağar. (değirmen, un)
Alçacık depe, cıngıllı küpe, altın ağırşah, gümüş süpürge. (girebolu)
Alçah gönül yüz yerde, yüz yaram var yüz yerde. Hakk yaratdı görmedi, ben görmüşdüm yüz yerde. (düş, rüyâ)
ALLAH’ın işi, garnında var dişi. (kavun, karpuz, kabak ve çekirdekleri)
ALLAH’tan almış izini, göğe doğru uzunu. (kavak)
Altı daş üstü gum, içinde sarı lohum. (kete)
Altı tahta üstü tahta, içinde var ganlı gahpe. (kama=hançer)
Altın tabah, sini göbek. (ay çiçeği)
Aştı yola düşdü yola. İki gardaş biri gelir, biri gider. (ayaklar)
Aydan eğri, duzdan acı, bunu bilmeyen guzulacı. (sarımsak)
Bağlarım yürür, çözerim durur. (çarık)
Balınan badem, bir gözel adem. (kavun)
Belâlıdır başım, duzsuz bişer aşım. (süt)
Benim bir tandırım var, içinde dört ekmeği var. (ceviz)
Bir devem vardı gayet zayıftı, yağdan öldü. Ne gece, ne gündüz de; sabaha yahın, ahşama bir saat gala; ne yerde, ne gökte öldü. (Deve gerçekten zayıfmış, yağ taşımaktan ölmüş. Bir köprünün üzerinde; sabaha vaktine doğru, Akşam Köyü’ne bir saat kala ölmüş.)
Bir gelinim var dokuz don giyer. (soğan)
Bir gızım var pat pat, elbisesi gat gat. (lahana)
Bir oğlum var, yer yer doymaz. (ağız)
Bir daşım var daş değil, dört köşeli beş değil; başı suyla hoş değil. (sabun)
Bizim ev gel de altına goyayım. (minder)
Bizim evde bir gişi var, tepesinde tek dişi var. (mesec = meses = övendire)
Burdan attım iğneyi, dönü dolaştı Dünya’ yı. (telgraf)
Çekmemi çektim, yaymamı yaydım. (kapı)
Çubuğum hezene geldi, ölüsü mezere geldi; anasının gırhı çıhmadan, dölü pazara geldi. (salatalık)
Dağa gider seslenir, eve gelir yaslanır. (balta)
Dağda yayılır, gölde sulanır. (balık)
Dağdan gelir dak gibi, golları budah gibi; eğilip bir su içer, bağırır oğlak gibi. (kağnı)
Dağdan gelir daştan gelir, bir kükremiş aslan gelir. (sel)
Dağdan gelir tahla mahla, aman abla beni sahla! Ne nohut gor ne de bahla. (dolu)
Dambaşına darı saçtım, sayamadan eve gaçtım. (dolu)
Daştan daşa seker gider, gara üzüm döker gider; ağca suyunu içeriz, şeytan deyip geçeriz. (keçi)
Demirdendir yapısı, at-eşşek ayahgabısı. (nal)
Dilim dilim nar, dizime gadar çıhar. Uçtu gitti dilberi, bize galdı gözel yâri. (ekin başağı, saman, buğday)
Dört arap, bir guyuya daş atarlar. (inek, koyun ve keçi memeleri)
Dört atım var ikisi çullu, ikisi çulsuz. (ip ağacı, dokuma tezgahı)
Ebemin bir mor daşı var, içinde iki türlü aşı var. (patlıcan)
Ekilmezi biçilmezi, doğurmaza yükledim. Yatmazın, uyumazın boğazından geçirdim. (tuz, katır, deve)
Ekinsiz tarlayı hiç sevmez. (kuş)
Eni yorgan gibi, boyu urgan gibi. (dere)
Etten yapılmış gantar, altını tartar. (kulak ve küpe)
Ezan ohur namaz gılmaz, gadın alır nikah yapmaz. (horoz)
Fil fillice, burnu eğrice. (kirkit)
Fil fit, bunu bilmeyen it. (kibrit)
Garanlıh yerde cimcort. (Yağmurlu havalarda toprak damların damlamasından çıkan su sesi.)
Garşımda iki tay durur, biri kalharken biri oturur. (kollu terazi)
Gece gider lin lin, gündüz gider lin lin; çalı keser lin lin. (keçi)
Gel benim al yastığım, içine un bastığım. (iğde)
Gıllı ağzını açdı, gılsız içine gaçdı. (çorap, ayak)
Güçcük mıstıh, gulağından astıh. (dikiş iğnesi)
Hakk bilir, halh bilmez; zamanı hiç bilinmez. (ecel)
Hakk Teâlâ hoş yaratmış beş yemiş. Beşi dahi bir birini görmemiş. İkisine güneş vurur yaz ve gış. Üçü daha birbirini görmemiş. (beş vakit namaz)
Helemez, hülemez, ocah başına gelemez; gelse bile duramaz. (yağ)
Her sabah kahdığımda elimi, yüzümü öper. (peşkir)
Het dedim, hüt dedim; git şurada yat dedim. (süpürge)
İki gaya gırt dedi, bey yüzüğü cırt dedi. (pire ve tırnaklar)
İki hanım beraber otururlarken, yanlarına doğru gelmekte olan iki erkeği göstermişler ve şöyle demişler: “Bu gelenler, bizim gocalarımızdır. Heriflerimizin babaları, çocuhlarımızın da dedeleri olurlar.” Bu durum nasıl açıhlanır? (Komşu iki erkek, birlikte savaşa gitmişler. Uzun süre kendilerinden haber alınamamış. İkisinin de yetişkin bire erkek çocukları varmış. Kocalarının öldüklerini düşünen hanımlar, birbirlerinin çocuklarıyla evlenmişler. Yeni kocalarından da birer çocukları olmuş. Eski kocalarını karşılarında görünce böyle söylemişler.)
İstanbul’da kete bişer, kohusu bura düşer. (mektup)
Küp içinde beyaz uşak. (peynir)
Mesel mesel meliki, cücüğü var on iki. Beni gördü ağladı, bohçasını bağladı. (kurk tavuğu ve civcivleri)
Metel metel mengi çatal; dil öter, damah dutar. (kilit)
Öte lin lin, beri lin lin; ayaküstü durur lin lin. (kapı)
Tandırda bişer, garnıma düşer. (ekmek)
Tel tel gadayıf, bizim avrat pek zayıf. Onun tek gusuru var bir tane gözü gayıp. (dikiş iğnesi)
Tın tınlı hamam, gubbesi tamam; bir gelin aldım babası imâm. (saat)
Uzun gız altına ahıtıyo. (çörten)
Uzun uzun uz gider, göğe doğru düz gider. (kavak)
Üstü çayır biçilir, altı oluh içilir. (koyun)
Vara vara varmanın, var mı hatası sormanın? Bir dalda gırh almanın gaçı güneyde, gaçı kuzeyde? (Beş vakit namaz. Sabah, akşam, yatsı namazlarının 22 rek’âtı kuzeyde, öğle ve ikindi namazlarının 18 rek’âtı güneydedir.)
Yazın giyinir, gışın soyunur. (ağaç)
Yazın yerim başını, gışın yerim aşını. (soğan)
Yedi delikli tohmak, bunu bilmeyen ahmah. (başımız)
Yemlik içinde cıplah buzağı. (ağız, dil)
Yer altında sahallı goca. (soğan, pırasa)
Yol üstünde kitli sandıh. (ceviz)
Yol üstünde kürklü goca. (kıvrım isimli bitki)
Yol üstünde yağlı gayış. (yılan)
Yüzü buruşmuşu herkeş sevmiş, yemiş de yemiş. (sütlaç)
|