(Kaynak kişi:Yunus KARAASLAN)
Zamanın ünlü eşkıyası Yoksul Kâ, Gömürgen yakınlarındaki Mudarasın Boğazı’nı hakimiyeti altına almıştı. Gençliğinde çok zulüm etmiş, herkesi sindirmişti. Yaşlanınca eşkıyalığı bırakarak, günahını affettirmek için hayırlı işler yapmaya başlamış. Bir gece cins atı ahırdan çalınmış. Eşeğine binerek, atını aramaya çıkmış. Akşam rastladığı bir köyün ağası evine misafir olmuş. Yemekler yenilip, kahveler içilmiş. Ağa, adamlarını toplayarak hiç önemsemediği Yoksul Kâ’nın yanında onlara sormuş:
— Bu gece nereleri dolaşacaksınız aslanlarım?
Çete başı, dolaşacakları yerleri bir bir saymış. Dönüş yolunun Mudarasın Boğazı olduğunu söyleyince Yoksul Kâ, kendisinden beklenmedik bir çeviklikle ayağa fırlayarak bağırmış:
— Hop hop! Orada durun bakalım. Mudarasın Boğazı, Yoksul Kâ’nın mıntıkasıdır. Yoksul Kâ’nın izni olmadan geçemezsiniz!..
Herkes şaşırıp kalmış. Ağa sormuş:
— Sen ne demek istiyorsun baba? Böyle bir ismi hiç duymadım. Yoksul Kâ da kim oluyor, nasıl biridir?
— Yoksul Kâ Mudarasın Boğazı’nın tek hakimidir. Siz, onun ününü duymadınız demek! Karşınızda duran şu yaşlı adama Yoksul Kâ derler. “Et yiyenin eti yenmez.” Demek benim atımı da siz çaldınız! Çabuk atımı geri verin, yoksa yapacağımı bilirim!..
Ev sahibinin eli-ayağı dolaşmış, aklı karışmış. “Eğer bu adamın içinde bir cevher olmasaydı, evimde bana böyle davranamazdı” diye düşünmüş. Adamlarına şöyle söylemiş:
— Amcayı ahıra götürün. Atı oradaysa kendisine verip gönderin.
|