BAĞ BÖĞREK (1)
28 Ekim 2017 Cumartesi Kayseri Hakimiyet 2000 Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Kaynak kişi: (Mustafa KARAASLAN)
(Dedekorkut Destanları’ndan Bamsı Beyrek Destanının Gömürgen’de bilinen şekli)
Yoz yozunan, saz sözünen. Alatavuh çil horozunan. Âşıh bir meydana girince dinlendirir sazınan.
Emnine, Emine. Çıhdım bahdım, damına. Bir taraf sazlıh-samanlıh. Bir taraf tozluh dumanlıh. Bir tarafta demirciler, demir döver dengine. Bir tarafta boyacılar, boya boyar rengine. Bir tarafta marangozlar masa, iskembe yapar…
Var varadan, sür süreden. Amasya’dan, Zile’den. Dutdum pirenin bağıni . Arhasına vurdum, loğünü . Gitsin oğünü oğünü. Goca garılara gıran girsin! Gelinler ile bazı bazı, gızlarınan gezek ufah ufah…
Bir varmış, bir yohmuş. Allah’ın gulu çohmuş. Çoh söylemesi günah, az söylemesi sevapmış.
Armudu daşlıyah, dibinde gışlıyah. Bismillah deyik başlıyah…
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİYM.
Zamanın behrinde bir ülkenin padişahının hiç erkek çocuğu olmazmış. Padişah, erkek evladının olmadığına, gendisi öldüğünde de soyunun devam etmeyeceğini, tacının ve tahtının başgalarına galacağını düşünerek çoh üzülürmüş.
Günlerden bir gün padişah, böyle düşüncelere dalmışken aksahallı, ah saçlı ihtiyar bir adam çıhıp gelmiş. Selâm verdikten sona ona sormuş:
— Padişahım, derdin nedir? Seni üzen şey neyse söyle. Derdini demeyen, dermanını da bulamaz…
Padişah, adama bahmış. “Hayatımda ilk defa gördüğüm bu adam, benim dertli olduğunu nerden biliyo?” diye içinden geçirmiş. Selâmını aldıhdan sona o da ihtiyara sormuş:
— Ey derviş baba, benim padişah olduğumu nereden bildin?..
Derviş, padişaha şöyle demiş:
— Ben senin derdini de biliyom. Padişahım senin derdin, bir erkek evladının olmayışıdır. Buna çoh üzülüyosun. Tacım, tahdım kimlere galacah diye düşünüyosun, deyince padişah, dervişin ellerine sarılarah yeniden yalvarmaya başlamış:
— Derviş baba derdimi bildiğine göre, çaresini de biliyosun. Öyleyse derdime bir çare söyle.
Bunun üzerine derviş, elini goynuna soharah büyük, gırmızı bir alma çıharmış. Padişaha almayı uzatırken şöyle demiş:
— Padişahım, bu almayı ikiye böl. Yarısını sen ye, yarısını da sultana yedir. Gabuhlarını soyarah atına ver. Zamanı gelince senin bir oğlun, atıyın da bir tayı olacah. Ben gelene gadar sahın ikisine de ad goymayın. Onların adlarını ben vereceğim… diyerek birden gözden gaybolmuş!
Padişah saraya dönünce dervişin söylediklerini aynen yapmış. Aradan bir süre geçmiş. Sultan hamile galmış. Al gısrah da gunnacı olmuş. Sultanın doğumundan bir erkek oğlan, al gısrağın da bir erkek tayı doğmuş. Bütün ülke sevince boğulmuş
Gel zaman, git zaman oğlan büyümüş. Tay da binilecek çağa gelmiş. Oğlanın henüz bir adı olmadığından bütün arhadaşları oyunda ona “adsız” diye sesleniyolarmış. Vezirler de çocuğa bir ad verilmeyişine şaşırmışlar.
Bir gün birinci vezir padişaha şöyle söylemiş:
— Padişahım, oğlan büyüdü. Daha bir ad goymadın. Arhadaşlarının arasında mahcup oluyo. Ona bir ad vermenin zamanı gelmedi mi?..
Bunun üzerine padişah, divanın toplanmasını, çocuğa bir isim verilmesini emretmiş. Divanda herkes gendine göre bir isim teklif ederken o derviş aniden ortaya çıhmış ve padişaha şöyle demiş:
— Oğlanın adı Bâğ Böğrek olsun. Attığını vursun, govduğunu dutsun. Tayın adı da Bengiboz olsun, diyerek oğlanın sırtını sıvazlayıp geldiği gibi aniden gaybolmuş…
Padişah hariç, divanda bulunan herkes bu olaya çoh şaşırmışlar.
Bâğ Böğrek büyümüş. Artıh ata biniyo, gılıç guşanıyo, ava gidiyomuş. Avcılığı ve gılıçta ustalığı, ok atması dillere destan olmuş.
Bâğ Böğrek bir gün ava çıhmış. Bengiboz ülüzgâr gibi giderken, su götüren yaşlı bir gadın, atın yelinden meydana gelen bu ülüzgârdan yere yıkılıp, suyu dökülmüş. Gadın Bâğ Böğrek’in arhasından bedduâ etmiş. “İnşallah Akgavah Gızı’nın sevdasına dutulasın!” demiş…
Bâğ Böğrek, avlana avlana başga bir ülkenin toprahlarına girmiş. Bahmış ki herkes okunu ve yayını alarah bir yere doğru goşuyo!.. Bunların nere gittiklerini merah ederek, birinden sormuş:
— Arhadaş, sorması ayıp olmasın da böyle herkes goşarah okuyla, yayıyla nere gidiyolar? Yohsa ülkenize düşman mı girdi?
Adam, bir yandan goşarken öte yandan da geriye baharah Bâğ Böğrek’e şöyle cevap vermiş:
— Padişahımız gavağın üzerine bir yüzük dikdi. Kim okunu bu yüzüğün ortasından geçirirse ona gızını verecek. Biz de bu yarışa gatılarah şansımızı denemek için gidiyoh. Şansımız yardım ederse padişaha damat oluruz, demiş.
Bâğ Böğrek, de atını sürerek yarış alanına varmış. Yarışa gatılmah isteyenler sıra olmuşlar. Sırası gelen okunu atıyo, ama kimse hedefi bile dutduramıyomuş. Bâğ Böğrek de sıraya geçmiş. Gendisine sıra geldiğinde sadağından okunu çekerek yayına yerleştirmiş. Nişan alarah besmele çekmiş. “Ya Allah” diyerek okunu fırlatmış. Ok, yüzüğün tam ortasından geçince herkes onu alhışlamış. Ama yarış burada bitmiyomuş. İkinci gün geniş bir hendekten atıyla garşı tarafa geçme yarışı yapılacahmış. Sabah yarışa gatılmah üzere ülkesine dönmüş. Erkenden atına atlayarah, yarışın yapılacağı Akgavah Ülkesine gitmiş. Gendisinden önce deneyenlerin hiç biri başarılı olamamışlar. Hendeğin içi at leşiyle doluymuş.
Bâğ Böğrek, atını dörtnala sürerek hendeğin gıyısına gelmiş. Bengiboz, sanki ganatlanmış! Hendeğin iki gatı genişliğinden daha fazla uzağa atlamış. Alandaki herkes, atın atlayışına hayran galmışlar…
Meğer yarış bu gadarla da bitmiyomuş. En zor gısmı, son güne galmış. Bu yarışın ne olacağını padişah, sabahleyin ilân edecekmiş.
Sabah olunca, alana toplan herkesi yeniden büyük bir heyecan sarmış. Az sona padişahın emriyle yarışın ne olduğu ilân edilmiş. Garadağ’da padişahın çoh sevdiği ve yedi renkli bir çiçek varmış. Bâğ Böğrek, bu çiçeği getirebilirse gızı alacahmış…
Bâğ Böğrek, Bengiboz’a binerek dağlara doğru sürmüş. Bengiboz, Bâğ Böğrek’e “yum gözünü, aç gözünü” demiş. Bâğ Böğrek, gözünü yumup açmasıyla gendini yedi renkli çiçeklerin arasında bulmuş. Bunlardan bir demet toplayarah atına binmiş. Bengiboz gene: “yum gözünü, aç gözünü” demiş. Gözünü yumup açmasıyla padişahın sarayının önüne gelmişler.
Artık üç zorlu yarışı da gazanan Bâğ Böğrek, padişahdan gızını alarakh ülkesine dönmüş. Akgavah Gızı’nı otağına goyup, babasının odasına girmiş. Bu arada babası, oğlunun geldiğini bile farketmemiş. Babasını üzgün ve dalgın bulan Bâğ Böğrek, ona sormuş:
— Hayrola baba! Seni üzen şey nedir? Neden böyle dalgın ve üzgün duruyorsun? Ben burada değilken neler oldu?..
Padişah, oğlunun sorusuyla gendi ne gelerek şöyle cevap vermiş:
— Sorma oğlum!.. Başımızda büyük bir belâ var. Düşmanlarımız, sınıra gadar gelmişler. Onları sınırda garşılayacah gırh yiğide ihtiyacımız vardır. Bunu nasıl bulacağımı düşünüyom! Deyince Bâğ Böğrek, şöyle cevap vermiş:
— Üzüldüğün şeye bah baba! Senin gırh yiğit aramana lüzum yoh. Biliyosun benim otuz dohuz yiğit arhadaşım var. Bir de ben tam gırh oluruz. Ben dönene gadar Akgavah Gızı sana emanet. Dönünce düğünümüzü yaparız, diyerek babasının ve anasının elini öpüp hayır duâlar istemiş.
Sınıra giderken Bengiboz, Bâğ Böğrek’e şöyle demiş:
— Yiğidim, yalımdan iki tel gıl gopar, goynunda sahla. Ne zaman başın dara düşerse gılları birbirine sürt. O zaman ben yetişirim…
Bâğ Böğrek, Bengiboz’un söylediği gibi iki gıl goparıp, goynuna goymuş. Arhadaşlarıyla sınır boyuna gitmişler.
Uzun bir süre aramışlar, ortada düşman görememişler. Düşmanın izine rastlamayınca da, sırayla her biri nöbete galarah otuz dohuz gün geçmiş. Gene düşman görünmemiş. Nöbet sırası Bâğ Böğrek’e gelmiş. Bâğ Böğrek, geçen otuz dohuz gün içinde göremedikleri düşmanın gelmeyeceği düşünerek nöbetinde uyumuş. Otuz dohuz gündür bu fırsatı gollayan düşman erleri, nöbetçinin uyuduğunu görünce, Bâğ Böğrek ve arhadaşlarına ani bir basgın yapmışlar. Hepsini de gısgıvrah yahalamışlar. Ellerini, gollarını bağlayarah ülkelerine götürüp zindana atmışlar.
Aradan yedi yıl geçmiş. Kimse gırh yiğidin nerede olduğunu bilememiş. Artıh gidenlerden herkes umudunu kesmiş.
Geçen yedi yıl içinde, yesirlerin[1] zindanda olduğunu o ülkenin padişahı bile unutmuş. Bu süre içinde yesirler, ne tıraş edilmiş, ne de onlara banyo yaptırılmış. Bir gün o ülkenin büyük bayramının şenlikleri yapılıyomuş. O gün padişah, zindandaki yesirleri hatırlamış. Zindancıbaşına onların tıraş edilip, banyo yaptırılmasını ve ahşama gadar da galenin surları üzerinde güneşlenmelerini emretmiş. (Devam Edecek)
BAĞ BÖĞREK (2)
4 Kasım 2017 Cumartesi Kayseri Hakimiyet 2000 Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Emir üzerine zindandan çıharılan yesirler, tıraş edilmiş. Banyo yaptırıldıhdan sona surların üzerinde gezinmelerine izin verilmiş. En önce tıraş olup, banyo yapan Bâğ Böğrek, galenin duvarına oturup yollara bahıyomuş. Bu sırada aşşağıdan bir kervan geçiyomuş. Kervancıların giyinişlerinden bunların gendi ülkesinin insanları olduğunu annamış. Yedi yıldır hasret çeken Bâğ Böğrek, sıladan bir haber almah için bir türkü ile kervancılara şöyle seslenmiş:
ALDI BÂĞ BÖĞREK:
Bize mesgen oldu galenin daşı,
Sel gibi ahıyo gözümün yaşı.
Sana diyom sana bezirgân başı,
Bizim elden bir havadis ver hele…
Bezirgân başı, türküyü işitince adamlarına şöyle demiş:
— Bu adam bizim oraların insanına benziyo. Kim bilir gaç senedir ilinden obasından ayrıdır! Memleketten haber soruyo. İçinizden kim buna cevap verirse, önde giden deve ile yükünü ona bağışladım…
Bir kervancı cevap vermek görevini üstlenmiş.
ALDI KERVANCI:
Size mesgen olsun galenin daşı,
Sel gibi çağlasın gözünün yaşı,
Size kimler denir ey yiğit gişi?
Söyle bana kelâm çıhsın ağzından.
ALDI BÂĞ BÖĞREK:
Oğuz illerinden beri gelirsin,
Şu yaslı gönlüme neşe verirsin.
Anamdan, babamdan neler bilirsin?
Bizim elden bir havadis ver hele…
Bezirganbaşı, türküyle cevap veren adamına şöyle demiş:
— Bizim ilin adamı olduğunu anladıh. Adam, anasından, babasından haber soruyo. Sen de ona obasını ve kimin oğlu olduğunu sor bahalım.
ALDI KERVANCI:
Gayet yüsekdesin gaflet dağısın,
Mevlam yardım etsin, gamın dağılsın.
Size kimler derler, kimin oğlusun?
Söyle bana kelâm çıhsın ağzından.
Bâğ Böğrek, kervancıların Oğuzlar’dan olduğunu annamış. Artıh babasına ve iline sağ olduğunu, nerede olduğunu bildirecek habercileri gördüğüne sevinmiş. Onların öğrenmek istediklerini türküyle şöyle annatmış:
ALDI BÂĞ BÖĞREK:
Ben de yüsekdeyim, menzilim yırah[1]
Bir düş görmüşüm de dağlandı yürek!
Babam Oğuz beyi, adım Bâğ Böğrek,
Bizim ilden bir havadis ver hele…
Bezirganbaşı, burada çoh sevinmiş. Yedi yıldır kimsenin haber alamadığı beylerinin oğlu Bâğ Böğrek’in sağ olduğunu öğrenince, türküyü söyleyene bir deve daha vereceğini bildirerek, şöyle demiş.
— Demek beyimizin oğlu bu galede yesir dutuluyo!.. Babasının beli büküldü, ağlamahdan da anasının gözleri kör oldu. Gızgardaşları da hep gara giydiler. Gendisinden hiçbir haber alamadıhlarından öldüğüne ganaat getirip, üç ay önce nişanlısı Akgavah Gızı’nı da Kellecioğlu Kel Vezir’e verdiler. Üç gün sona düğünleri başlayacah. Bunların hepsini türkünün içinde de ona…
Adam, bezirganbaşına yalvarmış:
— Beyim, böyle kötü haberleri demesem! Zaten yedi yıldır zindanda yatıyomuş. Acı haberi duyarsa dayanamaz. Burdan gurtulması da çoh zor. Bırahalım içinde bir umut olarah galsın…
Bezirgânbaşı, kervancıya çıhışmış:
— Yahu adam senden anasını, babasını soruyor. Acı da olsa doğru haberi vereceksin…
Başga bir sözü galmayan kervancı türküye devam etmiş.
ALDI KERVANCI:
Babanı sorarsan beli büküldü,
Ananı sorarsan gözü dutuldu,
Gız gardaşın gara giydi oturdu,
Bir gulundan bunu duydum Bâğ Böğrek.
Bâğ Böğrek anasından, babasından, bacısından haber almış. Uğruna bir sürü zahmetlere gatlandığı, dünyalar güzeli Akgavah Gızı’ndan da haber sormah istemiş.
ALDI BÂĞ BÖĞREK:
Babamı sorarsam beli bükülsün,
Anamı sorarsam gözü dutulsun,
Gızgardaşım gara giysin, otursun
Akgavah Gızı’ndan haberin var mı?..
ALDI KERVANCI:
Emmin, dayın bir araya geldiler,
“Kim bilir ki, kime galır?” dediler.
Kellecioğlu Kel Vezir’e verdiler,
Bir gulundan bunu duydum Bâğ Böğrek.
Bâğ Böğrek bahmış ki, aldığı bütün haberler garalı… Hele Akgavah Gızı’nın Kellecioğlu Kel Vezir’e verilmesi, gendinden umut kesildiğine işarettir. İçindeki umutla, düğünden önce kurtulur da yetişir miyim diye zamanını sormuş.
ALDI BÂĞ BÖĞREK:
Emmim, dayım bir araya gelsinler,
“Kim bilir ki kime galır” desinler.
Kellecioğlu Kel Vezir’e versinler.
Gaç aya, gaç güne garar verildi?
ALDI KERVANCI:
Ne yalan söyleyim kelle dikildi.
Cırıt atlarına golan çekildi.
Üç aya, üç güne garar verildi,
Gitti üç ayı da galdı üç günü…
Bâğ Böğrek düğününün çoh yahın olduğunu öğrenince, bütün umutlarını yitirmiş, dünyası başına yıhılmış! Akgavah Gızı’nın üç gün sona Kellecioğlu Kel Vezir’e gelin olacağı için gözlerinden yaşlar ahmış. Daha soracah bir şeyinin galmadığını da şu türküyle bildirmiş.
ALDI BÂĞ BÖĞREK:
Ne yalan söyleyim kelle dikilsin,
Cırıt atlarına golan çekilsin.
Üç aya, üç güne garar verilsin,
Yetiş Bengiboz’um yâr elden gitti!..
Bu arada yesirleri sayarah içeri alan zindancıbaşı, birinin esik olduğu görünce, surun üzerinde onu aramaya çıhmış. Bâğ Böğrek de bu arada son türküyü söylüyomuş. Esirin yanına gelen zindancıbaşı, Bâğ Böğrek’e öyle bir darbe vurmuş ki, Bâğ Böğrek, bayılıp düşmüş. Meğer gralın gızı da olayı başından sonuna gadar seyrediyomuş. İçinde Bâğ Böğrek’e garşı bir sevgi doğmuş. Zindancıbaşının Bâğ Böğrek’e vurup bayıltması, onu çoh üzmüş. Bulunduğu yerden zindancıbaşına seslenmiş:
— Hey zindancıbaşı! Zindancıbaşı! Esiri zindana götür de buraya gel. Hangi elin ile vurduysan, senin o elini bir öpeyim…
Zindancıbaşı, yesiri gucağına alarah zindana götürüp gelmiş. Gral gızı, onu surun hemen kenarında bekliyomuş. Yaptığı işten gururlanarah vurduğu elini gıza uzatmış.
Gız zindancıbaşına öyle bir tekme vurmuş ki, adam duvardan aşşağı uçmuş! Gız, goşarah gidip onun belinden zindanın anahtarları almış. Bâğ Böğrek’i galdığı yerden alıp odasına götürerek ona şöyle söylemiş:
— Ben seni buradan gurtarırsam, geri dönüp beni alır mısın?..
Bâğ Böğrek, ona mertçe cevap vermiş:
— Benim bir nişanlım var. Yedi yıldır beni beklemiş. Benden bir haber alamayınca büyüklerim onu başgasıyla evlendirmeye garar vermişler. Eğer buradan gurtulursam, gidip ilk önce o düğüne engel olacağım. Ben sadece Akgavah Gızı ile evlenirim…
Bâğ Böğrek’in mert cevabı, gral gızının daha çoh hoşuna gitmiş. Bâğ Böğrek’e şöyle demiş:
— Kervancı ile senin bütün söyleşmeni başından sonuna gadar duydum. Her şeyi öğrendim. Nişanlınla da evlenmene razıyım. Sana vuran zindancıbaşını surdan aşağı atarah öldürdüm. Seni burdan gurtarmah için her şeyi göze aldım. Seni buradan aşağıya indireceğim. Buradan gidince Akgavah Gızı ile düğününü yap. Ordunu toplayarah gel galeyi guşat. Eğer askerlerin az ise, ülkendeki bütün boynuzlu hayvanları topla. Her birinin boynuzlarına birer mum goy. Gece olunca onları yaharah galenin önüne gel. Esirleri babamdan iste. Vermeyecek olur da garşı goymaya çalışırsa, boynuzlarında mum yanan hayvanları göstererek galeye saldırmakla tehdit et. Onları asker sanan babam, gorhusundan senin şartlarını gabul eder. (Devam Edecek)
BÂĞ BÖĞREK-3
(11 Kasım 2017 Cumartesi Kayseri Hakimiyet 2000 Gazetesi'nde yayımlanmıştır.)
Babamdan gırh yesiri iste. Otuz dohuz arhadaşını zindandan çıhar. “Birisi esiktir” diye yerine fidye iste. Ne verirse versin benden başga hiçbir şeyi gabul etme. O zaman babam, yesirin garşılığı olarah beni vermek zorunda galacahtır. Böylece hem Akgavah Gızı, hem de benimle evlenmiş olursun…
Gralın gızının söyledikleri Bâğ Böğrek’in de ahlına yatmış. Gız, ona gendisini hatırlatması için işlemeli bir mendil verdikden sona bir urganla onu aşağı indirmiş.
Galenin dışına çıhan Bâğ Böğrek, içinden “Bengiboz olsa da binseydim” diye düşünürken atın yalısından gopardığı gılları hatırlamış. Gılları ararken bir de türkü dutdurmuş:
Göreyidim Bengiboz ’un yüzünü,
Öpeyidim dırnağını, dizini,
Akgavah Gızı’nın ala gözünü,
Yetiş Bengiboz’um yâr elden gitti…
Türküsünü bitirip de gılları birbirine sürtünce at yanında bitivermiş. Bâğ Böğrek, atlayıp sırtına binince at, onu galdırıp yere çalmış! Buna çoh şaşıran Bâğ Böğrek, ata neden böyle yaptığını sormuş:
— Yedi yıldır birbirimizi göremedik. Gavuşmamıza sevinmedin galiba. Bu ne biçim garşılama?
Bengiboz şöyle cevap vermiş:
— Yedi yıldır sırtım bir kere açılmadı, bir tımar edilmedim. Eyerimi çıhar da sırtımın ne hâlde olduğunu bir gör hele!..
Bâğ Böğrek, golanı çözerek atın sırtına bahmış. Bir de ne görsün! Meğer Bengiboz’un sırtı hoşur yarayımış! Bunu görünce çoh üzülmüş. Atın gözlerinden öpüp, onu ohşadıhdan sona gral gızının verdiği işlemeli mendili yaranın üzerine örtmüş. Atını yeniden eyerleyip üstüne binerek gecenin garanlığında gaybolmuş…
Gral gızı, olup bitenleri hep gözlüyomuş. Gendisini hatırlamah için, verdiği işlemeli mendilini bir beygirin sırtına goyulmasına çoh üzülmüş.
Bâğ Böğrek, atının üzerinde birgaç gün yol aldıhdan sona gendi toprahlarına ulaşmış. Sabahleyin bir çobana rastlamış. Çoban, durmadan yola daşlar getirip yığıyomuş. Bahmış ki babasının çobanı. O, çobanı tanımış ama çoban Bâğ Böğrek’i tanıyamamış. Çobana selâm verdikten sona sormuş:
— Çoban gardaş, Oğuzlar, yolda gördükleri daşları galdırırlar. Sen bu daşları neden yola getirip yığıyosun?
Çoban, bu yabancıya gızgın bir şekilde cevap vermiş:
— Git başımdan ey yolcu! Zaten boğün canım çoh sıhılıyo. Bir de seninle uğraşmayayım!..
Bâğ Böğrek çobana tekrar sormuş:
— Çoban gardaş, seni bu gadar üzen, canını sıhan şey nedir? Bana annat belki bir çaresini buluruz, deyince çoban annatmaya başlamış.
— Beyimin Bâğ Böğrek adında yiğit bir oğlu vardı. Bir yarışda Akgavah Gızı adında bir güzel gazandı. Gızı eve getirdiği ahşam da ülkemize düşman saldırdı. Bâğ Böğrek, yanına aldığı otuz dohuz arhadaşıyla savaşa gitti. Gidiş, o gidiş. Ne yerini bilen var, ne de sağ mı, ölümü olduğundan bir haber veren var! Yedi yıldır gendisinden haber alınmayınca öldüğüne ganaat getirdiler. Nişanlısı olan Akgavah Gızı’nı Kellecioğlu Kel Vezir’e verdiler. Şindi düğünleri oluyo. Yarın buradan düğün alayı geçecek. Beyimin nişanlısının başgasına verilmesi bana çoh dohundu. Bu daşlarla düğün alayını daşlıyacağım…
Bâğ Böğrek, çobanın gendisini bu gadar sevmesine şaşırmış. Onun boynuna sarılarah şöyle demiş:
— Bâğ Böğrek bana benzer mi? Beni tanıyamadın mı çoban gardaş? Bâğ Böğrek benim…
Çoban dikkatlice bahınca, beyinin oğlunu tanımış. Orada sarmaş dolaş biraz ağlamışlar. Sona çoban, bir guzu keserek garınlarını doyurmuşlar. Bâğ Böğrek guzunun işkembesini başına geçirmiş. Gendisine bir keloğlan süsü vermiş. Çobanla giysilerini de değiştirmişler. Onun sazını da alarah düğün evine doğru yola çıharken çobana şöyle demiş:
— Çoban gardaş, ben düğün evine gidiyom. Bu sürüyü de sana bağışladım. Ananın sütü gibi helâl olsun. Haydi hoşça gal…
Bâğ Böğrek, çeşmenin başına gelmiş. Bahmış ki bacısının biri su dolduruyo. Yanındaki tazı, Bâğ Böğrek’i tanıyınca oynamaya başlamış. Tazının neşesine canı sıhılan bacısı, yerden bir daş alarah tazıya fırlatırken şöyle bağırmış:
—Geberesice!.. Ağamın nişanlısı başgasına gelin gidiyo, sen keyfinden oynuyosun!..
Bâğ Böğrek, bacısına şöyle demiş:
— Bırah oynasın bacım. Zavallı hayvanın bir suçu yoh. Onun da gendine göre sevinme sebebi var belki…
Gız, gendisine ahıl veren keloğlana gızmış:
— Sen garışma keloğlan! Sana göre ne var? Başgasına gelin giden senin nişanlın değil ki!..
Bâğ Böğrek, zaman gaybetmeden düğün evine yönelmiş. Bahçedeki ağaca atını bağlayarah elinde sazı ile düğün evine varmış. Önüne gonulan düğün yemeğini yedikten sona şöyle demişler:
— Keloğlan, düğüne gelen oynar, ağıda gelen ağlar. Elinde sazın olduğuna göre sen bir ozansın. Haydi, bahalım bize biraz neşeli havalar çal. Çal da düğünümüz şenlensin…
Bâğ Böğrek, kimden başlayayım diye etrafına bahmış. Perdenin arhasında Kelvezir’in hanımı varmış onu sesinden tanımış. Bundan başlamaya garar vererek sazının tellerine vurmuş:
Hetini de hanım hetini,
Gelirken yedim guzu etini.
Haydi Kel Vezir’in hatını ,
Sen oyna hanım sen oyna…
Kelvezir’in hanımı perde arhasından bağırmış:
— Kim o terbiyesiz! Atın onu dışarı!..
Gızların düğün çavuşu olan Sarı Gız, Kelvezir’in hanımına şöyle demiş:
— Bunda gızacah ne var hanım! Düğün sahibinin garnı biraz geniş olmalı. Bırah Allah aşgına, düğünün neşesini bozma… Garip keloğlan istediğini söyleyip düğüne neşe versin, deyince Kelvezir’in hanımı sesini çıharmamış.
Sarı Gız’ı da sesinden tanıyan Bâğ Böğrek, Sarı Gız’a içinden “sıra sende” diyerek sazının tellerine yeniden vurmuş:
Mahlenizin adı Saracıh,
İtinizin adı Karacıh.
Gız senin sevdiğin Mustafacıh,
Sen oyna Sarı Gız sen oyna…
Sarı Gız, türküyü söyleyen adam beni nasıl tanıdı diye perdeyi aralayıp bahmış. İlk önce onu keloğlan olarak görmüş. İyice dikkat ettiğinde keloğlan gılığına bürünen Bâğ Böğrek’i tanımış. Hemen Akgavah Gızı’nın odasına varıp müjdeyi vermiş. Akgavah Gızı da tam bu sırada bir bardah zehiri içerek canına gıymah üzereymiş. Akgavah Gızı, müjdenin yalan olduğunu sanmış. Sarı Gız, onu golundan dutarah şöyle demiş:
— Benimle gel de, onu sana göstereyim. Gendi gözünle gör bahalım, yalan mı doğru mu? Eğer Bâğ Böğrek değilse istediğini yap…
Akgavah Gızı, yuharıdan inerken Bâğ Böğrek onu görmüş. Sazının tellerine vurarah içinden “bu sefer de sıra sende Akgavah Gızı” demiş.
Saraydan iner naz ile,
Eli sedefli saz ile.
Gırk ince belli gız ile,
Sen oyna Akgavah Gızı sen oyna.
Türküde Akgavah Gızı’nın adının geçmesi, onu iyice merahlandırmış. Yahına giderek perdeyi aralayıp bahmış. Onun gendisine bahdığını gören Bâğ Böğrek, zamanın geldiğine garar vermiş.
Akgavah ilinin düzü,
Söyle nettin vaadimizi?
Sevdiğim Akgavah Gızı,
Sen oyna canım sen oyna.
Keloğlan’ın “Sevdiğim Akgavah Gızı” demesi, Kelvezir’in adamlarını iyice gızdırmış. Keloğlanın üzerine yürüyen birgaç gişi, onu dövmek istediklerinde Bâğ Böğrek gafasındaki guzu işkembesini sıyırmış. Üstündeki yırtıh gaftanını da çıharınca herkes onu tanımış. Düğün iyice garışmış. Bâğ Böğrek, Akgavah Gızı’nın elinden dutarah şöyle bağırmış:
— Ağalar! Sizler düğünü bozmayın! Ben nişannımı aldım. Kelvezir’in oğluna da bacımı veriyom. İkimizin düğünü birlikde olsun…
Düğün ve şenlik gırh gün gırh gece sürmüş. Bâğ Böğrek, babasının yerine tahta geçmiş. Ülkesinin işlerini düzene goyduhdan sona Akgavah Gızı’na şöyle demiş:
— Yedi yıl zindanda galdım. Oradan nasıl gurtulduğumu daha sana annatmadım. Gralın gızı bana yardım etmeseydi şindi ben zindandaydım. Sen de Kellecioğlu Kelvezir’in garısı olmuşdun. Herkesin umudunu kestiği bir sırada çıhıp geldim. Beni zindandan gurtaran gral gızına sözüm var. Ben sözümün eriyim. Şindi müsaade edersen, gidip zindandaki yiğitlerimi gurtaracağım. Gral gızını da alıp geleceğim…
Akgavah Gızı da buna razı olunca, ülkesinde ne gadar boynuzlu hayvan varsa hepsini toplatmış. Mumlar yaptırıp hazırlatmış. Yeteri gadar da asker topladıhdan sona arhadaşlarını gurtarmaya gitmiş.
Zindanda galdığı ülkenin toprahlarına girince, galeye yahlaşmah için ortalığın gararmasını beklemiş. Ortalıh iyice gararınca da bütün hayvanların boynuzları üzerine mumları yahdırmış.
Bir ışıh seli gibi galeye yahlaşmışlar. Gale gapısına gelince grala haber göndererek galeyi teslim etmesini ve gırh yesiri serbes bırahmalarını istemiş.
Gral ve adamları, surlara çıharah çevreye baktıhlarında galenin etrafının sayılamayacah gadar askerle çevrili olduğunu görmüşler. Gorhularından galeyi teslim etme teklifini gabul etmişler.
Zindandan çıharılan yesirler sayılmış, birinin esik olduğu görülünce gral, esik olan yesir yerine mal ve altın vermeyi teklif etmiş. Bu tekliflerin hiç birini gabul etmeyen Bâğ Böğrek, gayıp olan yesiri istemekte direnmiş. Bunun üzerine gral, gayıp olan yesirin garşılığını Bâğ Böğrek’in belirlemesini istemiş. Bâğ Böğrek de şöyle cevap vermiş:
— Gaybolan yiğidin yerini hiçbir şey dolduramaz! Ne verseniz garşılığını ödeyemezsiniz… Madem ki yesir bulunamıyo, onun yerine gızını ve iki deve yükü altın isterim…
Başga çaresinin galmadığını gören gral, Bâğ Böğrek’in istediklerini vermiş. Yiğitlerini gurtarıp, graldan gızını da alan Bâğ Böğrek, ülkesine dönmüş.
Gral gızı için de gırh gün gırh gece düğün yapıp muradına ermişler.(SON)
|